| Gözlerimiz  doğumdan sonra gelişimi devam eden geç formalaşan ve erken yaşlanan  organımızdır. Gözlerimiz beyin tasında oluşan orbita adı verilen göz çukurunun üzerine  yerleşmiştir. Göz küremizin ortalama ağırlığı 7,5 gr dır. Gözün görülen kısmını  ise göz kapakları ve kaşları korumaktadır. Bu kısım aynı zamanda göz yaşları  tarafından da korunmakta, nemlendirilmekte ve yabancı  cisimcikler gözden uzaklaştırmaktadır.  Göz küresini 6 kas sarmıştır ve bu kasların  yardımı ile gözlerimiz koordineli şekilde hareket eder. Vücudumuzun beyine  bağlantıları beyinden çıkan 12 çift kafa siniri ile olmaktadır ve sinirlerden 6’sının  göz ile bağlantısı vardır. 
 Görme diğer  duyularımızdan daha çok dünyayı tanımamızı sağlar. Tek bir bakışla nesnenin  ölçüsü, şekli ve yapısı hakkında bilgi ediniriz. Nesnenin mesafesini, durduğunu  veya hareket ettiğini ve hızını algılarız. Derinliği algılamamızı sağlayarak  nesnelerin arasından geçip geçemeyeceğimizi anlarız, onların etrafındaki  hareketlerimizi ayarlarız. Deneme yanılma ile değil, görerek arabamızı dar  alanlardan geçirebiliriz. Okuma, yazma, tanıma gibi bir çok fonksiyon. Gece  gündüz farkı ve bunlara uyum. Sadece gece gündüzü fark etmekle kalmaz biyolojik  saatimizin ( sirkadian ritm) buna  göre ayarlanmasında  görev alır. Karanlık basınca uyur, sabahları hava aydınlanınca  uyanırız.  Karanlığı ve aydınlığı fark  etmemizi sağlayan ise gözlerimizdir. Karanlıkta göremeyen, göremeyince hayat  faaliyetlerini gerçekleştiremeyen insanoğlu gecelerini uykusuna ayırmıştır.  Vücut bu ritme kendisini ayarlamıştır. Gözün retina hücrelerinden karanlık  uyarımı beyine iletilir ve melatonin gibi bazı hormonların salgılanması  başlatılır. Melatonin uykunun devamını sağlayarak uzun bir süre uyumamıza  yardımcı olur, vücut ısısını düşürür, bağışıklığı düzenler. Tamamı ile görmeyen  insanların vücudu bu biyolojik saate uyum göstermez.  Gece ve gündüz olduğunun farkına varsalar dahi  gözler ışığı ve geceyi fark etmeyince biyolojik saat doğru çalışmamaktadır.
 
 Şimdi gözlerimizin gelişim sürecini göz önüne  alalım. Gözlerin gelişimi hamileliğin 2.ci haftasından başlar ve 1 ay süresinde  gözün esas yapıları tamamlanmış olur. Özellikle bu dönemde göz yapısal olarak  dış faktörlerden etkilenebilir.  Örnek  olarak bu dönemlerde yanlışlıkla alınacak bazı ilaçların veya enfeksiyonların  gözü tahrip etme etkisi bulunmaktadır. Bunlardan kızamıkçık (rubuella) göz  gelişim bozuklukları yanında bir çok sistemi etkilemektedir. Gözü etkileyen  diğer enfeksiyonlar herpes simplex, cytomegalovirus, toxoplasmosis ve  sifilistir. Alkol, Hydantoin (Epilepside kullanılır), LSD (Halüsinojen),  Thalidomide ise diğer göz gelişim anomalileri oluşturabilen teratojenlerdir.  Hamilelikte kullanımı bebeğin gözleri için sakıncalı olan bir diğer etken  sigaradır. Sigara içen annelerin bebeklerinde şaşılık ve görme bozukluklarına  daha sık rastlanılmaktadır. Hamileliğin 7. ci haftasına kadar göz gelişimi  devam eder ve beyin ve gözü bağlayan sinir (optic sinir) oluşumu tamamlanır. Doğumda  bebeklerin gözü erişkinlerin göz ölçüsünün %75’i kadardır. Yani vücuda oranla  gözler büyüktür. Yeni doğan görme keskinliği 0.05 (10/200) civarındadır. Bu  görme eşelindeki en büyük ‘’E’’ eşelini görmeğe beraberdir. Bu görme ile yeni  doğanlar ancak  50 cm’i net seçerler. Pek  görme ile işleri olmayan (besin yerini bulmak dışında) yeni doğanların gözleri  ışığa karşı tepki vermektedir. Yeni doğanların göz yaşı bezleri de 6 haftaya  kadar fonksiyon yapmaz. Bu sebeple yeni doğanlar ağladıkları zaman yaş  üretmezler. Göz  gelişimi doğumdan sonrada devam eder. Yaklaşık hayatın iki yılına kadar optik  sinir, görme fonksiyonları, ve göz yapısı gelişmeğe devam eder. Böylece görme 2  yaşa kadar gelişerek tam (1.0  yada 10/10  görme) görmeyi bulur. Ancak görme sistemindeki gelişme devam eder.  Myelinizasyon olarak bilinen sinir demetlerinin kılıflanması merkezi görme  yollarında 4 yaşa kadar, beyindeki görme korteksinin gelişimi ise 8-10 yaşa  kadar devam eder. Bu sebeple yaşamın ilk 8-10 yaşına kadar görmenin beyne  iletilmesini engelleyen sorunlar (şaşılık, asimetrik-derin görme kusurları,  katarakt, kornea skarı, kapak düşüklüğü gibi) görme tembelliğine neden  olur.  Bu yaşlardan sonra ise göz  uzunluğundaki farklara bağlı ortaya çıkan görme kusurları belirginleşir. Bu  kusurlardan en sık karşılaşılanı miyopidir.   Okul çağı miyopisi olarak bilinen görme kusuru genellikle ilkokul  cağlarında çıkar ve yaş ilerledikçe ilerleme gösterir. Genetik (anne ve veya  babanın miyop olması gibi) ve çevresel faktörler etkendir. Evde daha çok zaman  geçiren (okuyan, televizyon izleyen ve bilgisayar oyunu oynayan) çocuklarda  miyopi dışarıda zaman geçiren çocuklara göre daha sıktır. Miyopi ilerlemeye  eğilimlidir. Ne ise ilerleme büyümenin ve en önemlisi gözümüzün büyümesinin  tamamlandığı 18-19 yaşlarda durmaktadır. Bu sebepledir ki görme kusurunun düzeltilmesine   yönelik yapılan lazer ameliyatları (LASIK)  bu yaşlardan sonra yapılmaktadır. Bu yaşlardan sonra direk 40’lı yaşlara  geçelim. Bu yaş dönemi yakın uyumunun azaldığı dönemdir. Gözlerimiz yakını  kasların kasılması ve lensimizin uyum yapması ile görür. Bir nevi uzağa  baktığımızda göz kasları istirahata çekilir. Kırklı yaşlarda lens elastikiyeti  azalmaya başladığı için yakın uyumu zorlaşmaya başlar. Aynen başlangıçta  söylediğim gibi gözlerimiz geç oluşan ve erken yaşlanan organlarımızdır.
 |